Avrupa’nın tam ortasında ve dünyanın gözü önünde işlenen Srebrenitsa soykırımı, aradan 26 yıl geçmesine rağmen, hâlâ yüreklerimizde buruk bir acı olarak devam etmektedir.
Bosna-Hersek’te korkunç bir katliamla dini ve etnik temizlik yapmak isteyen Çetnikler, birkaç gün içinde hunharca katlettikleri en az 8 bin 372 Boşnak Müslümanı 60 kadar toplu mezara gömerek tarihin gördüğü en utanç verici hadiselerden birini insanlığa yaşatmıştır. Bu katliam, Lahey Adalet Divanı tarafından hukuki olarak belgelenmiş en acımasız vahşet, en büyük soykırım ve etnik temizlik olarak tespit edilmiştir.
Bosna-Hersek’i ‘Büyük Sırbistan’a bağlamayı amaçlayan silahlı saldırılara karşı direnen Srebrenitsa’nın elektrik ve suları kesilmiş, gıda ve ilaç girişi ambargoyla engellenmiş, şehirde savunmasız, çaresiz bırakılan Boşnaklar insani felaket yaşamamak için Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde silahsızlanmayı kabul ederek, yine BM’nin güvenli bölgesine sığınmıştır. Ancak Boşnaklar, BM’ye, onun Hollandalı asker ve komutanlarına güvenmenin bedelini çok ağır ödemiş, yaklaşık 10 bin silahsız Müslüman, Ratko Mladiç’e teslim edilerek feci şekilde katledilmiştir. Toplu infaz yerlerine götürülürken bir şekilde kaçıp yine Potoçari’deki BM askeri kampına sığınan Boşnaklar da zorla Sırp güçlerine teslim edilmiştir. 11 Temmuz 1995’te sadece Srebrenitsa’da, resmî rakamlarla sayıları 8 bin 372 olan, belki daha fazla yaşlı, kadın, çocuk kurşuna dizilerek öldürülmüştür.
Bu insanlık suçunun ilk faili Sırplarsa, diğer suç ortakları da, önleme kapasitesi olmasına rağmen engelleyici tutum almayan BM ve kanlı planı bilmelerine rağmen hiçbir engelleme girişiminde bulunmayan Hollanda, Fransa, Almanya, İngiltere ve diğer batılı devletlerdir. Bu olayla, benliklerinin gerisinde Müslümanlara karşı gerektiğinde katliamdan bile çekinmeyen nefret ve düşmanlık duyguları çok net açığa çıkmıştır. BM’nin Srebrenitsa’da bir soykırıma seyirci hatta yardımcı olmasından sonra dünyanın birçok yerinde ırkçı ve İslam karşıtı terör saldırılarına sessiz kalması artık anlaşılmaz bir durum değildir.
Şu ana kadar bir yandan kimliği tespit edilen 6 bin 500 maktulün defin işlemi yapılırken, diğer yandan soykırımın kimi suçluları da yargılanmıştır. Bunlardan Ratko Mladiç, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde müebbet hapis cezasına çarptırılırken; Radovan Karadzic, önce 40 yıl, ardından müebbet hapse mahkûm edilmiş; Slobodan Miloşeviç ise yargılanma sürecinde hücresinde intihar etmiştir.
Bu insanlık utancı karşısında verilen sınav, Avrupa aydınları, sivil toplumu ve siyaseti adına da iyi sonuçlar vermemiştir. İnsan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dâhil olmak üzere, insan haklarına saygıyı dilinden düşürmeyen AB’nin, inanç ve etnik ayrımla ötekileştirdiği insanlar karşısında bütün ilkelerini unutarak beton sessizliğine bürünmesi, yeni Haçlı zihniyetinin yok edici refleksinden başka bir şey değildir. Srebrenitsa’da öldürülen, insanlık onuru, vicdanı, özgürlüğü, namusu olmuştur. Bu utanç, bu ayıp, modern Batı devlet ve birliklerinin onur madalyası olarak onlarla birlikte sürekli anılacaktır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, tüm katliamları ve soykırımları lanetliyoruz. Bosna-Hersek’i, Srebrenitsa’yı asla unutmadık, unutturmayacağız.